“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” SÖZÜNÜN TARİHİ MANASINI HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ?

BİLİYORUM UZUN YAZILARI OKUMAYI HİÇ SEVMİYORUZ. BU YÜZDENDİR Kİ BAZI GERÇEKLERİ ÖĞRENEMİYOR VE KİM NE ANLATIRSA ONA İNANIYORUZ.

HADİ GELİN BİR KEZ OLSUN BU ALIŞKANLIĞIMIZI TERK EDELİM VE AŞAĞIDAKİ YAZIYA KULAK VERELİM.

KENDİNİ AYRI KABA KOYAN LAZ, KÜRT, ZAZA, ÇERKES, GÜRCÜ, POMAK, BOŞNAK VE DİĞER TÜM ETNİK KÖKENLİ KARDEŞLERİM.

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

SÖZÜNÜN TARİHİ MANASINI HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ?

Bu ifade çoğu kez duyduğumuz ancak her duyanın farklı anlam yüklediği, bazılarının ise maksatlı bir şekilde ırkçılık söylemi olarak nitelendirdiği ancak içeriği incelendiğinde asırlardır birlikte yaşadığımız etnik grupların tamamını içine alan onur vesilesi olacak önemli bir sözdür!

Bu ifadenin sahibi, Türk ordularının gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından biri olan Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Pekala, Büyük Önder böyle bir ifadeyi kullanma gereği neden duydu dersiniz?

Eğer bu sorunun cevabını merak ediyorsanız bu yazıyı sabırla okumanızı isterim…

.......

“Türkler, Hz. Nuh Peygamber’in oğullarından Yâfes’in ”Türk” adlı oğlunun neslindendir. Türk Milleti’nin kökünün dayandığı ”Türk” adındaki insan, insanlığın ikinci babası Hz. Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yâfes’in oğlu olan kişidir.” (Mustafa Kemal ATATÜRK)

Atatürk 1922′de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türklerin kökeni hakkında şöyle diyordu:

Efendiler,

“Bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk Milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk Milleti’nin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yâfes’in oğlu olan kişidir…”

“Çok şükür ki, yüce Allah bu lütfu Türklere vermiştir. Gerçekten de Türkler inananlara karşı son derece mütevazı, onlara saldıran inançsızlara karşı son derece amansız olmuşlardır. Haçlı Seferlerine karşı koyanlar Sam Araplar değil Türklerdi. Sami Araplar, Selçukluları arkadan vurmuşlar, Haçlıların işini kolaylaştırmışlardı. Haçlılar bu suretle Kudüs’ü ele geçirip Müslümanları katletmişlerdi.” (1098)

“820 sene sonra birinci dünya savaşında Sami Araplar yine Türkleri arkadan vurmuşlar ve Lawrence’ın peşine takılarak ülkelerini batılılara adeta peşkeş çekmişlerdir.” (1918)

“Bu ihanet sonucunda İngiliz orduları mukaddes topraklara; Kudüs, Mekke ve Medine’ye hükmedecek şekilde Arabistan’da söz sahibi oldular. Daha sonra İngiliz, Fransız ve Amerikalılar Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya, Cezayir, Tunus’u ve bu ülkelerin sahip olduğu zenginlikleri aralarında bölüştüler. Hatta Rus ihtilalini bahane ederek Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Kafkaslara el attılar. Eğer Türkler, emperyalist haçlı istilalarına karşı direnip galip gelmeseydi bütün zenginlik kaynaklarımız gibi kutsal topraklarımızın yanı sıra İslam da elden gidebilirdi.”

“700 yıllık Endülüs’te bir tek Müslüman bırakmayan Batılılar zaten bu amaçlarından hiç bir zaman vazgeçmemişlerdir. İslam bu yobazlara bırakılamayacak kadar mükemmel bir dindir.”

“Türkler, Nuh Peygamber’in oğullarından Yâfes’in Türk adlı oğlunun neslindendir.”

“Türk milletinin kökünün dayandığı ‘Türk’ adındaki insan, insanlığın ikinci babası Hz. Nuh Aleyhisselam’ın oğlu olan Yâfes’in oğludur…”

Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihinde “Tu-Kiu” şeklinde görülmektedir.

Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI. yüzyılda kurulan Göktürk İmparatorluğu ile olmuştur. Orhun kitabelerinde yer alan “Türk” adı daha çok “Türük” şeklinde gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devleti’nin ilk defa resmi adı olarak kullanan siyasi teşekkülün Göktürk İmparatorluğu olduğu bilinmektedir.

Göktürklerin ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken sonra da Türk Milleti’ni ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.

M.S. 585 yılında Çin İmparatoru’nun Göktürk Kağanı İşbara’ya yazdığı mektupta “Büyük Türk Kağanı” diye hitap etmesi, İşbara Kağan’ın ise Çin İmparatoru’na verdiği cevabi mektupta “Türk Devleti’nin yüce Allah tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti” hitapları Türk adını resmileştirmiştir.

Orhun Kitâbeleri’nde Türk sözü daha çok “Türk Budun” şeklinde geçmektedir. Türk Budun’un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Türk adı bu dönemlerde o boylardan kavimlerden gelen büyük bir topluluğa mensubiyeti belirleyen bir kavim olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.

Hz. Nuh’un Semavi kutsal kitaplara göre 3 oğlu vardır, bunlar Sam, Ham (Kenan), Yafes’tir.

Tekvin’e göre üç temel soy Nuh’un bu üç oğlundan meydana gelmiştir.

* Yafes, Yafesi soyu kabilesi

* Ham, Hami soyu kabilesi

* Sam, Sami soyu kabilesi toplumlarının ataları olmuştur..

Nuh’un ilk torunlarız;

Yafes’in oğulları: Turk, Gomer, Magog, Madai, Javan, Tubal, Meshech ve Tiras. (Türk kavimler)

* Ham’ın oğulları: Cush, Mizraim, Put, Caanian ve Aamelikan.

(Yahudi kavimler)

* Sam’in oğulları: Elam, Asshur, Arpachshad, Lud ve Aram.

(Arap kavimler)

Yafes’in oğullarının dağıldığı coğrafyanın tümünde Türk boyları göze çarpmaktadır.

Hz. Nuh dedi ki:

“Ve Gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafes idiler ve bütün yeryüzüne yayılanlar bunlardan oldu... Kenan’ın atası Ham, (bir gün) babasının çıplaklığını gördü, kardeşlerine söyledi… (utanan) Sam ile Yafes babalarının çıplaklığını örttüler... Ve Nuh dedi: Kenan lanetli olsun! Kardeşlerine kullar kulu olacaktır! Sam’ın Allah’ı Rab, mübarek olsun ve Kenan ona kul olsun! Allah, Yafes’e genişlik versin! Sam’ın çadırlarında otursun! Ve Kenan ona kul olsun!”

Bu sözler hem Tevrat’ta hem de Kuran’ı Kerim’de belirtilmiştir.

Sam’ın oğulları yani Araplar zamanı geldiğinde Yafes’ in oğulları yani Türklere sığınmışlardır.

Ancak Tevrat’tan ve Kuran’ı Kerim’den anladığımıza göre, kendi peygamberlerini dahi katleden bu kabile lanetlenmiş ve diğerlerine kulluk etmeye mahkûm edilmişlerdir.

Kenan, Seba, Babil, Amelikan, Akad halkı ve kral Nemrud bu kabileden gelenlerdir. Dinler tarihi bu gerçeği ortaya koymuştur.

Hz. Nuh’un 3. oğlu Yafes bütün Türk boylarının atasıdır.

Görüldüğü gibi, hadislerden ve Kur’an’dan önceki zamandaki Tevrat’ta da en büyük iltifata mazhar olmuş Yafes’in kabilesi Türklerdir.

Hz. Nuh’un en sevgili oğlu Yafes için ettiği dua çok derin mânâlıdır ve olduğu gibi gerçekleşmiştir.

Türkler gerçekten de 900 yıllarından itibaren Hz. Peygamber’in manevi değerlerini istilalara ve işgallere karşı korumak için Arapların çadırlarında ve ülkelerinde oturmaya başlamışlardır.

Yine Türk boyları aynı tarihlerden başlayarak Hıtay’ı, Hindistan’ı, Kuzey Afrika’yı ve Avrupa’yı hâkimiyetleri altına almışlardır.

Hz. Muhammed s.a.v’e sorarlar:

– “Mevali nedir ya Resulullah?..”

Cevap verir:

– “Onlar sizin azadlılarınızdır. Yani Faris yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: ”Ey Araplar, siz fazla taassuba kaçtınız.”

– “Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsınız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır!”

Bu hadisteki Mevali, Arap olmayan Faris İran’dır. Faris yönü Horasan’dır.  Gelen kavim ise Türklerdir.

Öyleyse Türkler Nuh Tufanı’ndan beri var olan, ilk devleti kuran, dünyanın en eski dilini kullanan ve hem Tevrat’ta, hem de Kur’an-ı Kerim’de övülmüş, dünyanın dört bir yanına yayılmış büyük bir millettir. Görüldüğü gibi Türk, bir ırkın adı değil binlerce yıldır var olan şanlı bir üst kimliğin adıdır.

“Ne Mutlu Türk’üm Diyene” demek işte bu nedenledir ve bu söze saygı göstermek eğer inançlıysak ari imanın da bir gereğidir…

Dr. Vecdet Öz