İSTİKLAL CADDESİNDE MEYDANA GELEN SALDIRI ÜLKEMİZ ÜZERİNDEKİ TERÖR TEHDİDİNİ BİR KEZ DAHA GÜNDEME TAŞIMIŞTIR!

Dolayısıyla mayınların temizlenmesi konusunu, sınır güvenliğinin ortadan kalkma sorununu, sebep olunan kontrolsüz mülteci akınını ve hükümetin bu konulardaki vahim kusurunu da!

Olay yerine intikal eden İçişleri Bakanı önceki saldırılarda olduğu gibi yine mutat bir açıklama yaparak terörü lanetlemekle ve bunu yapanların yanına kar kalmayacağını belirtmekle yetinmiştir…

Hâlbuki mesele o kadar basit değildir!

Elbette ki bu tür saldırıların faili terör örgütleridir ve sonuna kadar mücadele etmek de devletin asli görevidir lakin bunu yaparken bir şeyi göz ardı etmemek gerekir…

Değişen dünya düzeniyle birlikte artık savaş yöntemleri de değişmiş ve terör örgütleri münferit eylemin ötesinde bunun profesyonel bir parçası haline gelmiştir; taşeron güçlerin kullanıldığı bu yeni yöntemin adı vekâlet savaşıdır…

Bu nedenledir ki alınması gereken önlemler ve yapılacak olan mücadeleler yeni bir boyut kazanmıştır.

Yeni nesil bir savaş türü olan vekâlet savaşlarında devletler fiilen birbirlerine saldırmazlar ancak uzaktan savaş halindedirler. Karşıt güçlerin birbirine doğrudan saldırmak yerine üçüncü bir tarafın vasıtasıyla mücadele ettiği bir savaş türüdür. Güçler; bazen devletleri, bazen paralı askerleri ve terör örgütlerini, bazen gayriresmî ülkeleri veya üçüncü bir tarafı kullanılabilir. Maliyeti ve riski düşük olan bu yöntem artık emperyalizmin en önemli silahı haline gelmiştir…

Emperyalizmin önemli hedeflerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de uzun süredir böylesi bir vekâlet savaşının muhatabıdır.

FETÖ'den etnik bölücü PKK'ya, aşırı solcu terör örgütü DHKP-C'ye, El Kaide ve DEAŞ gibi dini istismar eden terör gruplarından “17 Kasım” ve ASALA gibi terör örgütlerine kadar, taşeron terörizmin farklı biçimleriyle yıllardır mücadele etmekteyiz.

Ancak bu amansız mücadelede yapılan tarihi bir hata vardır ki affı asla mümkün değildir. Bu hata, mayınların temizlenmesi, sınır güvenliğinin ortadan kaldırılması ve ardından da her türlü terör örgüt unsurunun içine sızma ihtimali büyük olan kontrolsüz mülteci akını yolunun açılmış olmasıdır…

İstiklal Caddesi patlaması bu hususların derhal masaya yatırılması gereğini ortaya koymuştur…

Ayrıca bundan böyle saldırıyı yapan taşeron terör örgütüyle birlikte onlara bu vekâleti veren ülke ya da ülkeler de irdelenmeli, kapsamlı olarak rapor edilmeli ve NATO nezdinde tüm dünyaya ifşa edilmelidir.

Her saldırıda bataklığı görmezden gelir de sadece sivrisineği muhatap alırsak terör elbette ki tekerrür eder…

Burada iktidara düşen sorumluluk çok büyüktür…

Tıpkı Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ındaki “Koca Karı ile Ömer” şiirinde yer verdiği gibi; “Kenar-ı Diclede bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!”

Bu ülkede yaşayan her bireyin vebali hükümetin boynunadır zira devlet şikâyet değil icraat makamıdır…

Basiretsiz hükümet, Suriye sınırından girip elini kolunu sallayarak binlerce kilometre yol gelen bir avuç çapulcu tarafından ülkenin kalbine yapılmış olan bu saldırının kusurunu önce kendinde ve icraatında aramalıdır!

Bu şunu bir kez daha göstermiştir ki ülkenin milli hassasiyetlere sahip tecrübeli bir siyasete olan ihtiyacı her zamankinden fazladır…

Hain saldırıda hayatını kaybeden masumlara Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum…

Geçmiş olsun Türkiyem…

Dr. Vecdet Öz