EĞER Kİ SABRINIZ VARSA OKUMANIZDA YARAR GÖRÜYORUM
BİR KAVİMLER GÖÇÜNE DÖNÜŞMÜŞ OLAN MÜLTECİ GERÇEĞİ…
Her şey Ottawa Antlaşması’nın imzalanması ve Türkiye’nin bu antlaşmaya dâhil olmasıyla başladı…
Ottawa Antlaşması 131 ülke tarafından onaylanmış ve 146 ülke tarafından imzalanmıştı.
1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe giren bu antlaşmaya göre, dünyada büyüyen mayın problemine karşı; anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi, transferinin yasaklanması ve imhası karara bağlanmıştı…
Ottawa Antlaşması’na göre Türkiye’nin 1 Mart 2014’e kadar kendi sınırları içinde toprağa döşeli mayınları temizlemesi gerekiyordu.
Bu antlaşmanın imzalanmasında ve yürürlüğe girmesinde hükümet dışı unsurlar, kuruluşlar, STK’lar çok önemli rol oynamıştı.
Aralık 2011’de Suriye sınırında 900 km’lik alanın mayından temizleme kararı alındı lakin bu süreç oldukça sancılı geçti.
İsrailli firmaların ihaleyi kazanması AYM’nin bu ihaleyi iptal etmesiyle sonuçlandı. Ardından temizleme işleminde MSB’nın yetkili kılınmasına karar verildi.
Mayıs 2013 yılında, dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, 1 milyon 150 bin 297 metrekarelik alanda mayın temizliğinin yapıldığını açıkladı.
TSK birlikleri tarafından 10 bin 951 adet mayın temizlenmiş, 2004-2011 yılları arasında mayın nedeniyle 204 TSK personeli hayatını kaybetmiş, 742 TSK personeli de yaralanmıştır.
Temizlenen alana dikkat çekmekte yarar görüyorum!
Kilis Elbeyli ilçesi Çobanbey Mevkiinde bulunan Çobanbey İstasyonu’nda 45 bin metrekare, Mardin Nusaybin’de bulunan Nusaybin Gümrük Kapısı alanında 200 bin metrekare, Şanlıurfa Akçakale’deki Akçakale Gümrük Kapısı’nda 7 bin 715 metrekare, Gaziantep Karkamış Köy Kenarı Mevkii Karkamış Antik Kenti’nde 663 bin 800 metrekare yüzölçümlü taşınmazlar mayından temizlenmiştir.
Mayın temizliği yapılmış alanların şuan Suriye’den gelen sığınmacıların güzergâhı olduğunu belirtmek ve bu mayın temizleme veya temizletme çalışmalarının hiç de insani olmadığını, korkunç bir planın parçası olduğunu söylemek komplo teorisi değil, tam anlamıyla gerçektir.
Mayın temizletme veya temizleme çalışmaları bugünlerin hazırlığı idi.
Mayınların temizleme işlemleri gündeme geldiğinde Suriye’de iç savaş henüz başlamamıştı.
2013 yılında Türkiye’nin sınırları mayından arındırılmış, sonraki süreçte ise Suriye karıştırılmış ve ardından büyük bir göç başlatılmıştır…
İŞİD terör örgütü, İran, Amerika ve Rusya’nın Suriye’ye girmesiyle 22 milyon olan nüfusun 7 milyonu ülkesini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Aralarında hangi terör örgütü mensuplarının ve ajanlarının olduğu meçhul…
Türkiye ile Suriye arasında 911 km’lik uzun bir sınır olması zorunlu göçü planlayanların işini kolaylaştırmıştır…
Suriyeli sığınmacılar ülkemize 29 Nisan 2011’den itibaren gelmeye başladılar.
Gelenler önceleri kamplara yerleştirildi, kamp sayısı 26’ya kadar çıktı ve kişi sayısı 250 bine ulaştı.
Sonra görüldü ki önü alınamıyor ve iş çığırından çıktı…
Daha sonra başlarının çaresine baksınlar diye şehirlere gitmelerine izin verildi ve öncelikli şehir İstanbul oldu.
Kısa sürede Türkiye nüfusunun %5’ini aşan bir kitle sosyolojik, ekonomik ve siyasal yapıyı tehdit eder hale geldi, demografik yapı zarar gördü…
Doğurganlık oranı çok yüksek olan Suriyeli anneler günümüze dek 750 bin doğum gerçekleştirdiler. Bu küçümsenecek bir sayı değildir ve her geçen gün katlanarak artacaktır.
Şu ana kadar 190 bin Suriyeliye T.C. vatandaşlığı verildi ve verilmeye devam ediyor.
100 bin civarı Suriyeli de ikametle bulunma hakkı elde etti.
Türkiye’de bulunan Suriyeli toplum dendiğinde resmi rakamlara göre şu an 4 milyon nüfustan bahsediliyor.
Okul çağında yani 5-17 yaş arası Suriyeli sayısı 1 milyon 200 bin civarındadır ve bunların 750 bini devlet okullarına kaydedildi.
Yaklaşık 400 bin çocuk maalesef ailelerinin yaşam felsefesi yüzünden bunun dışında kaldı.
Üniversiteli Suriyeli sayısı 55 bin civarına erişti.
Kayıt dışı çalışan Suriyeli sayısı bir milyon civarıdır.
Kayıtlı çalışmaları ancak işyerinin davetiyle mümkündür ve bu nedenle bu oran çok düşüktür.
Suriyeliler 4 milyonun üzerindeki Türk işsizleri karşısında kayıtdışı ve daha ucuz çalıştıklarından ciddi bir haksız rekabet yaratarak iş konusunda daha şanslı durumdadırlar.
Suriyeliler 15-20 bin civarında firma kurdular, bunların bir kısmı kayıt dışıdır.
Bunun dışında sayıları dudak uçuklatacak miktardaki Suriyeli olmayan, Afgan ağırlıklı mülteci konusu ayrı bir sorundur!
Özetle ülkemiz tamiri mümkün olmayan bir kavimler göçüne maruz kalmış ve kalmaya devam etmektedir…
2014’den itibaren dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumuna erişmiş bulunuyoruz…
Tayyip Erdoğan, “Bu millet tarihi boyunca mazlumlara ensar olmuştur. Biz asırlar öncesine gittiğimizde yeri gelmiş muhacir olmuşuz yeri gelmiş ensar olmuşuz” derken hangi gerçeğe kılıf uyduruyor bilinmez lakin bildiğim tek gerçek vardır ki o da bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete…
Öyle bazı partilerin üfürdüğü gibi koyarız kapının önüne bu iş biter diyecek kadar kolay bir meseleye muhatap değiliz.
Son derece bilimsel, sosyolojik, diplomatik ve stratejik bir kurnazlık içinde insani hassasiyetler göz önüne alınmak suretiyle bir cerrah hassasiyeti içinde müdahale edilmesi gereken bir sorunla karşı karşıya olduğumuz aşikârdır…
Elbette ki tecrübeye dayalı fevkalade önemli çözüm önerilerimiz vardır lakin bunları bilahare gündeme taşıyacağım…
Dr. Vecdet Öz